Saturday, September 22, 2007

şüphe kurdu

şüphe kurdu girdi içime. içim içimi kemiriyor. ya öyleyse... ya böyleyse... bu gördüklerimin hepsi, kendim dahil, sokağın köşesinde güneşle oynayan kedi de dahil herşey izafi ise. nedense hiçbiri gerçek değil gibi geliyor; bütün bunlar bir kurmaca sanki... hayatımdaki insanlar,
(ta gözümün ve dahi ruhumun içine içine bakmayı göze alabilenler hariç. onları ayrıca değerlendirmem gerekiyor, orada işte bütün bunlara uymayan bir başka durum var.)
yaşadıklarım, olup biten herşey, ermeni yasa tasarısına karşı çıkan rice, tezkereye isyan eden barzani yanlıları, bushdan ve erdoğandan nefret edenler, kaç kişi olduklarını hesaplamaya çalışanlar, birbirlerini yiyen marksistler ve anarşistler, küresel ısınma karşıtları, kyotocular, gözlerine türk bayrağı çekip avatar yapanlar, off saymakla bitmez. birdenbire gelen bir telefon, karşıma birden bir bilinmezden çıkıp geliveren insanlar, neredeydiniz bunca zaman, neden şimdi bu an... üçüncü mevkide sebze yemeğini bitirmedim diye benden hesap soran adaşım kadın, beni rakı içmeye davet eden alemci taksi şöförü abi, izmirden gelip ofiste stresli bir anımda benden hesap makinesi istediği için haşladığım, daha sonra yeni doğan kız çocuklarının öldüğünü ve eşiyle bir daha aralarının hiç eskisi gibi olmadığını en yakın dostuna anlatır gibi anlatan adam. sanki bir rolleri var, kendi varoluşları dışında benle ilgili bir varolma nedenleri var, bir şey var anlaşılacak oynadıkları o kısacık skeçten. ya da ben ciddi bir paranoyağım ve sık sık işittiğim gibi fazla düşünüyorum.

Whorf Hipotezi adında göreci yaklaşımı savunan bir hipotez var özetle hülasası:
Kültürü, düşünceyi, kişilerin dünya görüşünü biçimlendiren, koşullandıran, yönetimi ve denetimi altında tutan, DİLİN YAPISIDIR.

Zamanında A.F.C. Wallace, Edward Sapir, Wilhelm von Humboldt gibi ağır abilerinde benzer görüşleri var (mesela Sapir şöyle demiş: "Kesin olan, "gerçek dünya"nın büyük ölçüde topluluğun bilinç-altı dil alışkanlıkları üstüne kurulu olmasıdır, öte yandan, toplumsal gerçekleri eşçizgide imleyecek ölçüde birbirine benzeyen iki dile yeryüzünün hiçbir yöresinde rastlanılmamıştır. Demek ki, değişik toplumların içinde yaşadıkları dünyalar, değişik etiketlerin yapıştırıldığı tek dünya değil, apayrı dünyalardır.") ancak kuramı geliştiren ve en büyük savunucusu olan Benjamin Lee Whorf şöyle diyor:

"Kendi dilimizi ve bununla bağlaşık mantık ve bilgi dizgesini olanaklı tek doğru dizge sanmak, evrenin sonsuzluğunda tek bir güneş dizgesi bulunduğuna inanmaktan farksızdır... Kişi, anadilinin örüntülerini, salt iletişim amacıyla değil, aynı zamanda Doğa'yı çözgülemekte, olay ve olguların bir bölümünü görmezden gelirken, dikkatini öteki kimi olay ve olgular üstünde yoğunlaştırmakta, akıl yürütmede, ve genel olarak bilinç dünyasının çatısını çatmakta kullanır... Düşüncenin oluşumu, dilden bağımsız bir süreç değildir. Düşünce, kullanılan dilin yapısıyla bağlaşıktır... Herbirimiz, çevremizi belirli bir biçimde gören ve yorumlayan bir kültür sözleşmesine tarafız. Bu sözleşme, aynı dili konuşanlar için geçerli olup, bu dilin örüntüleri halinde maddelenmiştir... Çağdaşımız Çinli yada Türk bilim adamlarının da gördüklerini Batılı bir bilim adamı gibi algılamakta oluşu, aynı dünya görüşünü bağımsız kaynaklardan yola çıkarak geliştirmiş olmalarından değil, Batı'nın dünya görüşü ve düşünce dizgelerini benimsemiş olmalarından kaynaklanıyor."

diyor... diyor... diyor...

ve benim kafam daha da karışıyor. ben şimdi yerel yönel mi düşünüyorum, türkçe mi türkiye mi beni böyle kılıyor? ya konuştuğum diğer diller, gördüğüm yerler, tanıdığım, arada içinde yaşadığım kültürler. şimdi ben ne oldum, yamalı bir bohça mı? ondan mı gaip düşünüyorum? hiçbiryere hiçbirşeye ilişemeyeceğimi ve yerleşemeyeceğimi düşünüyorum... benim gibilere ne deniyor, ucube mi, sistem hatası mı?

No comments: