Tuesday, July 31, 2007

yalama otokrasisinin saltıkçı komutanı

parmak marifetiyle yalanan kaş ve dirsekteki tünete tünete oluşmuş nasırlarla komutan kendi yalap şap iş bilgisiyle çağırdığında koşacak birilerini arar hep, o anlattığında dinleyecek, büyülenecek, komutanın gösterdiği ufak bir takdir kırıntısına tuzla koşacak hıyarlar.

aç kurtlar gibi bekleşen kafadan atmacı, havadan para kazanmacı yaltakçılarla, el ve sakal sıvazlayanlarla -bunların bir de çok konuşanları vardır evlerden ırak- bir sakal at ne olur abicilerle dolu mekanı dükkana bakan, hiç işlerden anlamayan ama gayretli, komutan gaz verdikçe ingilizcesini ilerletirse neler de neler yapabileceğinin hayalini kuran, hasbel kader dükkandan içeri giren bütün zavallı ya da dişli dişilere, hatta yakındaki 5 yıldızlı otele gelen VIPler nedeniyle sokağı kesen polis ekibinde yeralan sokak başını tutan görevi başında sıkışan ve tuvalet ihtiyacını gidermek için ofisten içeri adımını atma gafletinde bulunan kadın polislere bile asılan, asılıp arkasından basenlerine laf atan hem kel hem fodul beyimiz, polat kılıklı koruma-şöför-modelcisi verem olur. bu da yeni modadır zira, ön muhasebe yapabilen hem aşçı hem overlokçu eleman, ingilizce bilen üniversite mezunu tamir işlerinden anlayan şöför, arayan uyanık türk gir-iş-imcileri. yeni ürün ve malzeme arayan adamı budur komutanın. o gidince her an emre hazır emir eri kontenjanı boş kalır haliyle.

komutan alelacele onun yerini dolduracak yani emir eri vazifesi görecek, sadık köle gibi onu bekleyecek yat diyecek, yatacak; kalk borusuyla kalkacak birini arar.

ve tabii iki kişi bulur... bir satınalmacı ve telefonlara bakan ve ofis boy gibi görev yapan biri.

bir satınalmacı, hırslı bir türk kadınıyla evli, kendisi ondan da hırslı. 20 yıldır türkiye'de olmasına rağmen türkçeyi zar zor konuşan, yıllar sonra türk vatandaşı olabilmiş, iranlı bir mühendis. "afandiiim" diye her telefona cevap verdiğinde sana kafam girsin der gibi kulağa geliyor. en ayıp, en yakası açılmadık şeyler söylüyor gibi gelir telefonda bağrış çığrış anlattığı şeyler. ısrarcı, pitbul gibi çenesini kapadı mı açmayan. satınalmacı olmadan evvel dükkana gelip giden ucuza alıp iyi fiyata satmaya çalışan uyanık ticaret adamlarından biridir. papağana benzer, yürüyüş ve duruş itibariyle de horoza. ne fabrikaya, ne de muhasebeye sözünü geçiremez, sık sık tedarikçilerle papaz olur, küfrü yer bir de arkasından komutandan fırça tam olur, ofisboy kunduz amcaya yeter forsu.

ofisin telefonlara bakan kişisi, nerdeyse ofisamcası, tombul bedeniyle sağa sola koşuşturan, bir kulağı sağır, telefonda duymadıklarını uyduran, ama nedense mutfakta çalışan karısının alçak sesle başka biriyle konuştuklarını duyan ve lafa karışan, herşeye karışan ve herşeyi karıştıran ve sürekli özür dileyen bir adam. çok pardon ve özür dilerim'i noktalama işareti olarak kullanan. ara da uysa da uymasa da, duymuyor ya, " hayırlısı", "hay... hay", bir eski esnaf ağız alışkanlığı. 24 yıl pazarda yumurta satmış, vergi borcu ve süpermarketler yüzünden yumurta tezgahını kapatmak zorunda kalmış. dükkanı yabancılar arayınca zaten karışık durumdaki eli ayağı kördüğüm vaziyette.

-sanki devlet başkanları arıyor, hepsi topsi şaşaalı websitesi, fuar bilmem ne satmaya çalışan 3. dünyayla görüşüyor havasında ya da yatak sesiyle konuşan kendini beğenmiş ingilizler.

eli ayağı oturduğu yerde zaten karışan bu kunduza benzeyen amca, sık sık komutan yok dedirttiği halde -kendisi hayır diyemiyor ya hele bir de karşıdaki kadın ise daha da fena durum bir hava bir kasıntı bizimkisinde- senelerdir esnaf alışkanlığından gelen karşıdakini kıramama huyu yüzünden bağlayıverir telefonu.

pazarcı amcanın eşi de mutfakta çalışır; yemek, çay, kahve yapar, mutfak alışverişi yapar, bir de hiç anlamadıkları iş idaresinden, karı koca, yegane anladıkları şey olan çalışanından maksimum faydalanma ilkesiyle muhasebe işlerini yürüten emekli bankacı komutanın karısı tarafından dükkanın üst katlarındaki evlerinin temizliğine de gider. komutanın ofisi zaten aile evi gibidir, iş yeri gibi gözükmez, iş yeri bile değildir, bir kontrol olacak diye ödü kapar çalışanların, ya maliye gelse mazallah... cık cık cık.

bu aile görüntüsü başka başka da tezahür eder. kendisi de asker kızı, mülkiye mezunu, mülkiyede okurken dünyayı değiştirecek olan, ancak değiştirecek olanları bugün aramızda bulunmayan 70 jenerasyonundan, sonradan ola ola bankadan emekli olmuş at gözlüklü laik kadrosundan solcu karısı kendisinden kocasının firmasında finansal planlama yapması beklenildiği halde hala komutanın askeri ateşelik yıllarında kalmıştır, dünyaya öyle bakar, geçiciymiş gibi, ah o tatlı hayat geri gelseymiş gibi. pişmandır, kendisinin ama öncelikle de kocasının bu işlere bulaşmış olduğuna. emekli maaşlarımız neye yetmiyordu diyecektir sık sık, kalkamadığı geç sabahların ardından, gezemediği cumartesilerin öncesinden ve her an fırsat ve çene çalacak birini bulur bulmaz. kimin kimi deli edeceği zaten muğlaktır, bu çeneyle karısı adamı mı, hödüklüğü ve kabalığıyla adam mı karısını.

sual olunmaz allahın bir hikmetiyle yıllarca sürmüş bu sosyal demokrat milliyetçi sağ koalisyonundan iki tane de ürün çıkmıştır. oğul, babasından 5 cm daha uzun olduğu için kendini servi boylu sanan, insanlara yukarıdan aşağı bakıyormuş gibi bakınca, onlar üzerinde tahakküm kurabildiğini sanan, önce yurtdışında okuyup, okuduğu okulu beğenmeyip üzerine çok paralı okunan üniversitelerden birinde otel işletmeciliği bölümünden üstün dereceyle mezun olup 5 yıldızlı bir otelde staj olsun diye marul yıkayan biri. şirket ortağıdır bir yandan. babası türlü hayaller kurar onun için, ileride işi devralacağını sanar. bu iki mega ego hiç bir zaman bir arada barınacak değildir. ama bunu baba bilmezlikten gelir de oğlan bilir, zaten oğlanın bilmediği yoktur veya üstesinden gelemeyeceği şey. öyle bir yeni jenerasyon genç güveni. oğlanın aklı otel işletmeciliğinde, arada bir gelir dükkana, bir ukalalık bir buyurganlık yapar gider. almanca ve ingilizce bildiği için akşam sabah işle yatıp kalkan babasının eskiden yeterince elemanı yokken sağ koludur, prens bey.

kızları, bu ikiliden nasıl çıktığı belli olmayan, belki de daha çok genç, çok dokunulmamış olduğu için, saf temiz yardımsever pırıl pırıl bir kızdır. arada sırada babacığım diye gelir babanın için eritir. oğlum ve kızııııııım durumu.

kocaman bir aile iş'te beraber, evde beraber. çalışanlarıyla büyücek bir aile... vadesi geçmiş 1-2 milyarlık çekleri ödenmediğinde kuduran tedarikçilerin her gün telefonda ettikleri küfürler sebebiyle, 30 yaşına geldiği halde 17 lik kız gibi incecik duran, muhtemel artık evlenemeyecek evlense de çocuk doğuramayacak muhasebeci kız, gece geç saate kadar çalıştığı gecelerde üst kattaki evde gecelediği vakidir. malum hayat zor, 1,5 saatlik yolu var kızın evine ulaşması için. şirketin demirbaş elemanı komutana abi, karısına abla diye hitap eder. yeni gelen her eleman bu büyük aileye bir kız, bir erkek evlat, bir kardeş gibi girer, girerse girer, girmezse yani komutan çağırdığında babası çağırmış gibi gelmezse gider. zaten gelen de hep birilerinin bir şeysidir, tandığı arkadaşı vs, ses çıkarmayacak herşeye he diyecek birileri, yalamaya gönüllü, komutanın çaldığı bonkör ballara kanan uyanık geçinen saflar.

No comments: